Bir süre önce Çin’in Vuhan şehrinde ortaya çıkan ve ilerleyen süreçte hızla yayılıp tüm dünyayı adeta felç eden koronavirüs, insanlığa bu süre boyunca birçok şeyi yeniden hatırlattığı gibi hayatımızda pek çok değişikliği de beraberinde getirdi. Dünya üzerindeki tüm ülkelerin virüsle tanışmasıyla bu durum artık Çin’in sorunu olmaktan çıkıp tüm insanlığı etkileyen bir felaket haline geldi. Virüsü önlemeye yönelik çabalar devletler tarafından kontrol altına alınmaya çalışılsa da özellikle İtalya, ABD, İspanya, Fransa ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde virüsün yayılma hızı ve ölüm sayılarının hızlı artışı büyük endişelere neden oluyor. Bu süreç boyunca virüsün aklımıza gelebilecek hemen hemen her sektörü felç edip insanın insanla karşı karşıya geldiği tüm süreçleri neredeyse sıfıra indirgemesi de insanlığın dijitalleşmeye daha fazla sarılmasına neden oldu.
Koronavirüs süreci hiç kuşku yok ki her birimizin yaşam tarzını bir anda bıçak gibi kesip ikiye ayırdı. Ailemizle sevdiklerimizle ve arkadaşlarımızla olan ilişkilerimizin arasına bir anda perde çekildi ve daha çok bireyselleştik. Hayatın aklımıza gelebilecek hemen her alanında meydana gelen radikal değişiklikler de sosyal alışkanlıklarımızı değiştirdi. Tüm spor müsabakaları, tüm sosyal ve kültürel faaliyetler, dışarıda bir şeyler yiyip içtiğimiz tüm mekanlar, şehirlerarası veya uluslararası tüm ulaşım seçenekleri ile hayatın her alanındaki faaliyetlerin sıfıra inmesi insanları eve hapsetti diyebiliriz. Tabii bu süreç insanların iş hayatları başta olmak üzere yaptıkları diğer tüm faaliyetleri de dijitale yönlendirdi ve dijital dünyanın içine tüm dünya olarak tam anlamıyla girdik.
Azımsanmayacak sayıda sektörün evden çalışma düzenine geçmesi insanların hayatındaki en büyük değişikliklerden biri oldu desek yalan olmaz sanırım. Evde yürütülen işler, online olarak yapılan toplantılar ve işle ilgili diğer tüm faaliyetler dijitalin gerçek anlamda altın çağını yaşamasını sağlamakta. Fiziki mağazadan satış yapan işyerlerinin de bu süreçte tamamına yakınının kapanması e-ticareti de bambaşka bir boyuta getirdi. İnternet üzerinden verilen siparişlerdeki inanılmaz artış da bu süreç açısından ister istemez herkesi etkiliyor. Sosyal medyanın etkisi ve teknolojik okuryazarlığın da artış gösterdiği günümüz dünyasında kurum ve kuruluşlar da faaliyetlerini dijitale daha fazla kaydırmayı düşünmeliler. Şu anki faaliyetlerinde teknolojiyi, sosyal medyayı ve dijitalleşmeyi tam anlamıyla gerçekleştiremeyen kurumların da bu süreç sonunda ayakta kalması hiç kolay olmayacağı da açıkça görülmektedir.
Dijital dünyanın hayatımızın içindeki yerinin evlere kapandığımız bu süre boyunca bambaşka bir hal alması da günlük alışkanlıklarımızı değiştirdi. Bu süreçten en çok etkilenenlerin başında ise insanları bir araya getiren kültür sanat etkinlikleri oldu. Ülkemizde Mart ayının ortasından bu yana kapanan sinema salonları ve ertelenen film festivalleri takvimlerdeki her şeyi alt üst etti. Geçici olarak kapanan sinemalardan dolayı ise insanlar Netflix, BluTV, puhutv, MUBİ, Amazon Prime Video gibi dijital yayın yapan platformlara yüklendi. Bunun yanı sıra dünyada ve ülkemizdeki pek çok ünlü müze de kapılarını online olarak ziyaretçilerine açıp insanların evde daha çok vakit geçirmesi için pratik çözümler üretti. Sanatçıların sosyal medya üzerinden hayranlarının sorularını cevaplaması, onlara konser vermesi de bu dönemde en popüler olan aktiviteler arasında yerini aldı. Çeşitli tiyatro toplulukları da insanların evde kalmasını teşvik amaçlı tiyatro oyun arşivlerini dijital ortamda ücretsiz olarak erişime açtı. Fiziki olarak insanlarla kaynaşarak yaptığımız tüm bu kültür sanat etkinliklerinin sosyal medya ve dijital dünyaya kayması da virüsten sonraki süreçte bu tip etkinliklerin geleceği açısından farklı alternatiflere yol açacaktır hiç kuşku yok ki. Görüldüğü üzere değişime sınırlı bir bakış açısıyla baksak dahi dünya üzerindeki dijitalleşmenin ne denli bir noktaya geldiği açıkça görülmekte.